28 Ocak 2009 Çarşamba

Katil Dikenler

dedem bir akşam “ sattım “ diye gelmişti evimize. sanki bu söz ta kalbimin üzerine saplanmış bir ok gibi acı hissettirmişti. “ evet “ diyordu dedem, “ ne zamandan beri paraya ihtiyacım vardı, nihayet köydeki evi , elli bin liraya sattım “. babam bu söz üzerine dedemin yüzüne şöyle bir baktı ve dedi ki “ şaka mı söylüyorsun , bu para ile o evin ancak iki direğini satın alabilirsin ! “. babam da inanamamıştı , evimizin içine akşam karanlığının yanında bir de sessizlik çökmüştü. hiç kimse bir şey söylemeden bekliyordu. ben küçüklüğümde her yaz gittiğim köyümüzü hatırlamaya çalışıyordum. köyün girişindeki tepenin eteğindeki o çam ağacı ve dedemin köy meydanındaki iki katlı , şirin , ahşap bu evi düşünüyordum. köye en son gittiğimde teyzemin kızının el sallayıp bize doğru koştuğu o anı gözümün önüne getirmeye çalıştım. İki kanatlı tahta kapının gıcırtısını birden kulağımda hissettim. kapıdan girişimiz , merdivenlerinden koşa koşa çıkışımız , o büyük ambarın önünde durup , iki direk arasındaki salıncakta teyzemin kızı fatma’yla sallanışımız… peki balkona çıkıp , gücümüzün yettiğince , avazımızın çıktığınca çağırdığımız köpeğimiz “ karabaş “ın bize harman yerinde selam durur gibi o iki ayak üzerindeki duruşunu hiç unutur muyum? dallarından erik topladığımız o güzelim erik ağaçları , köy çocuklarıyla bir olup köyün küçük odasındaki “ ferfene “miz , köyün ortasındaki şırıl şırıl akan küçük dere, hepsi hepsi çok güzeldi. “ sana çok kırıldım baba ! “ diyen annemin sesiyle irkildim. “ İnsan satarken bir kez sormaz mı? “. dedem başını salladı. belli ki o da çok pişman olmuştu. dedem evi satmasıyla birlikte köyle bağını tamamen koparmıştı. o gün herkes üzgün bir şekilde yatağına çekildi. babam uzun bir süre köyden bahsedilmesine müsaade etmedi ve köye gitmedi… köydeki evimizin satılmasının üzerinden onsekiz yıl geçti. bu yaz tatilinde eşimle beraber Çankırı’ya ailemi ziyarete gittik. hafta sonunda eşim “ haydi seni köyüne götüreyim” dedi. babam pek gitmek istemedi. ama ısrarımız üzerine o da gitmeye karar verdi. erkek kardeşim , annem , eşim ve babam arabayla yola koyulduk. hem şaşırmış hem de çok sevinmiştim. o güzelim cıvıl cıvıl insan kaynayan , oluklarından gürül gürül su akan köyüme gidecektik. arabanın içinde bir o yana bir bu yana bakarken araba , asfalt yoldan bir patikaya doğru daldı. yolun ayırımında “ başeğmez “ tabelasını görünce yüreğim yerinden fırlayacak gibi oldu. yerlerdeki asfalt erimiş tekerleklerin hareketiyle arabanın altına yapışıyordu. gittikçe heyecanlanıyordum. babam , teyzemlerinde köyde olduğunu söyledi. sevincim bir kat daha arttı. fatma’yla birlikte köyde geçirdiğimiz günleri anacaktık. birden köyün girişindeki o tepeyi gördüm. birazdan köyü görecektim. araba köye girdi , ben gözlerim açık , etrafı seyrediyordum. ne oluyordu ? burası neresiydi böyle ? İçimin bir an daraldığını hissettim , ağlayacak gibi oldum. burası olamazdı. benim çocukluğumda bıraktığım , hayallerimde yaşattığım , geceleri rüyalarımda gördüğüm yer burası değildi. her yer yıkık döküktü. dedemin satmış olduğu evin sadece temelleri vardı. kapının önündeki meydanın ortasındaki dut ağacı büyümüş , dut ağacının yanındaki köy odası yıkılmış , o minik dere kurumuş , her taraf kupkuru otlarla dolmuştu. adım attıkça ayağıma dikenler batıyordu. bu batan dikenlerin acısını ta yüreğimin derinliklerinde hissediyordum. ne olmuştu buraya böyle ? birden yanı başımızda bir ihtiyar amca belirdi. elinde bastonu , aksayarak bize doğru yaklaştı. “ ne o evladım , çok mu şaşırdınız köyün bu haline “ dedi. sadece başımı sallayabildim. babamın yüzünde derin çizgiler oluşmuş , belli ki o da çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği bu köyde kim bilir neler hayal ediyordu. bu yaşlı amca bizim uzaktan akrabamızmış. hep birlikte evine konuk olduk , bizlere çay ikram etti , güzel bir sohbete başladı. “ eee evlatlar, her gelen böyle şaşırıyor. herkes şehre göçtü , köy virane oldu. atalarımız boşuna dememiş , bakarsan bağ , bakmazsan dağ olur diye. bir yandan çaylarımızı yudumluyor , bir yandan da amcayı dinliyorduk. babamsa sürekli amcanın söylediklerini tasdik edercesine başını sallıyordu. annem teyzemlere gitmişti. evler birbirine yakın olduğundan bizleri yemeğe çağırdığını duyduk. ben müsaade isteyip , teyzemlerin evine doğru yürüdüm. adımlarımı her attığımda ayağıma dikenler batıyordu. başımı kaldırdığımda evlerinin balkonundan bana el sallayan fatma’yı gördüm. koşmak istedim , dikenler izin vermiyordu. bir an irkildim , kendime : “ ne olmuş yani , bakımsız da olsa , virane de olsa işte benim köyüm. savulun ey katil dikenler , ben köyüme geldim “ diyerek teyzemlerin evine doğru koşmaya başladım.

0 yorum: