28 Ocak 2009 Çarşamba

Omzumda Bulutlar

mustafa hep yağmur taşırdı sırtında.evden okula gelene kadar yağan yağmuru biriktirirdi üstünde.İncecik gömleği kuruyana kadar yağmurla sarmaş dolaş otururdu sınıfta.kışın sert rüzgarları esmer yüzünde ve dudağında çatlaklar oluştururdu.bu yüzden dudakları mosmordu. kürdan gibi ince, sakat ayağının üzerinde seke seke okula gelirdi.titreye titreye yürüyerek havada sallanan bir ayağının arkasında sürüklenirdi adeta.yürüyüşünü daha da güçleştiren kamburu bütün vücuduna olduğu gibi, bütün hislerine, bütün benliğine baskı yapıyordu. mustafa çok düzensiz ve çok bakımsız bir çocuktu;elbiseleri, elleri,yüzü sürekli kirliydi. hep burnu akardı.varoş yalnızlıklardan örülü bir evde doğmuştu.o yoksul mahallede kışın ortasında bile yağmur çamur demeden yalın ayak dolaşan çocuklar yaşardı.daha çok küçük yaşta hayatın olumsuzluklarıyla tanışan, küçük omuzlarında hayatın en ağır yüklerini taşımak zorunda kalan çocuklar yaşardı burada. mustafa da o çocuklardan biriydi.ama onun koşulları hiç kimseninkine benzemeyecek kadar farklıydı. o gün hava yine yağmurluydu,sert bir rüzgar yağan yağmuru savuruyordu.Öğrencilerin bir çoğunda olduğu gibi mustafa’nın da sırtında ince,beyaz fakat yakası oldukça kirli bir gömlek vardı.her zamanki gibi okulun merdivenlerini ağır ağır çıkarak ikinci kattaki sınıfına girdi. mustafa hep geride kalırdı arkadaşlarından.aksak adımları zil çaldığı zamanlarda onu gökyüzüne çıkaracak kadar hızlı değildi.arkadaşları teneffüste,koşturup gökyüzünü defalarca kucaklarken kendisi merdivenlerin tozlarında saplanıp kalırdı.Çoğu zaman temiz bir nefes alamadan sınıfına dönerdi. mustafa sırasına otururken giriş kapısından beri kendisini dikkatle izleyen bir çift gözden habersizdi.tuna Öğretmen mustafa’yı hep izlerdi,mustafa’yı ilk kez bir merdiven başında nefes nefese dinlenirken görmüştü. o da görevine bu okulda başlamıştı, daha üç yıllık öğretmendi. mesleğinde yeni ve deneyimsizdi fakat öğrencilerin çoğuyla iyi ilişkiler kurmuştu.Öğrenciler, çoğu zaman kişisel sorunlarını onunla paylaşırdı. derse başlanmıştı.mustafa elindeki küçücük kurşun kalemle resim yapmaya uğraşıyordu. resim kağıdı diye kullanmaya çalıştığı kağıt epeyce buruşmuş, yıpranmıştı. elindeki kağıdı fazlasıyla aydınlatmaya yetecek kadar büyük bir güneş çizmişti. “aferin ne güzel resim yapmışsın “ dedi tuna Öğretmen. başını kaldırıp mahcup gözlerle ona baktı.utanmıştı, bir şey demedi. dersleri iyi değildi, ayrıca ders çalışmayı ve dinlemeyi hiç sevmezdi.İyi resim yaptığı halde resim derslerine bile malzemesiz gelirdi.Öğretmeni çoğu zaman ona kareli ders defterinden bir yaprak kopartır,resim çizdirirdi.kalemi de olmazdı onu da o temin ederdi.bundan dolayı da biraz zevk alır olmuştu resim çizmekten. derslerde heyecanla resim çizer ve götürür tuna öğretmene gösterirdi.resmi beğenildiği zamanlarda ise çok mutlu olurdu.bir zaman sonra mustafa resim yapmayı daha çok sever hale geldi.6.sınıf kapasitesinden daha iyi resim yapmaya başladı.tuna Öğretmene sık sık ressam olmak istediğini söylüyordu. Öğretmeni de onun bu yönüyle daha çok ilgilenmeye başlamıştı. okula iki büklüm gelip giden mustafa bir dönem sonra huysuzlaşmış,arkadaşlarıyla devamlı kavga eder duruma gelmişti. onun eksikleriyle alay edilmesi onu bu hale getirmişti. derken sınıfta yapılan anketlerde mustafa,“sınıfın en kavgacı,en kirli,en ders dinlemeyen öğrencisi” olmuştu. İkinci dönemin sonlarına doğru bu huysuzluğu artarak devam etti.derslerine de devamsızlık yapmaya başlamıştı.araya yaz tatili girdiğinde mustafa’dan hiç haber alınamaz olmuştu.tuna Öğretmen onun için kaygılanıyordu fakat yapabileceği pek fazla bir şey de yoktu.defalarca çağırttığı halde ailesi bir kere olsun okula gelip de onunla görüşmemiş,mustafa’nın durumunu merak etmemişti.böylesi ilgisiz ailelere alışkındı fakat yine de söz konusu olan mustafa olduğu için garipsemiyor da değildi. mustafa’nın geçmişi ve ailesiyle ilgili sonradan çok çarpıcı bilgiler edinecekti.meğer mustafa daha küçücük bir bebekken çok hasta olmuş.sancıdan sabahlara kadar ağlarmış.bir gün babası bu ağlamalarına sabredemez olmuş ve sesini daha fazla duymamak için onu odadan dışarı çıkarmış. kışın ortasında o yağmurlu günde mustafa evin tek sıcak odasından dışarı çıkarılmanın bedelini de çok ağır ödemiş.mustafa o damlayan odada zatürree olmuş.bunun üzerine götürüldüğü bir hastanede yanlış yapılan bir iğne ile sakat kalmış.babası bir süre sonra bir kız kaçırıp kayıplara karışmış.annesi ise altı çocukla birlikte kiralık bir evin damlayan odalarında yapayalnız kalmış. mustafa, tuna Öğretmenin dünyasını hep meşgul etmişti.onunla görüşemediği zamanlarda bile aklından çıkartamazdı. birkaç ay sonra tuna Öğretmen mustafa’nın bali ve tiner gibi uyuşturucu maddelere bağımlı hale geldiğini duydu.o çevrede çok duyardı bu tür çocukları, demek mustafa da onlara katılmıştı.derken okulda yayılmaya başlamıştı onun bu durumu.madde bağımlılığının yanında mustafa’nın sürekli kavgalara karıştığı,hatta hırsızlık yapıp sık sık gözaltına alındığı filan da duyulur olmuştu.cezaevine girip çıkması onun uzun süre görünmeme nedeni de açıklıyordu. tuna Öğretmen ona nasıl ulaşabileceğini düşünürken bir gün öğrenciler tuna Öğretmene mustafa’nın okulun etrafında görüldüğünü söylediler.hemen dışarı çıktı fakat kapıdaki nöbetçi öğrenciler oradan yeni ayrıldığını söylediler ona.hatta korkmuşlardı.Çünkü mustafa’nın bıçak taşıdığı ve tehlikeli olduğu söylentileri oldukça yayılmıştı.o günlerden sonra mustafa sık sık görülmeye başlanmıştı okulun etrafında.tuna öğretmen onu görmek için sabırsızlıkla beklemeye başladı.ta ki dış kapıda görevli nöbetçi öğrencilerinden biri koşa koşa yanına gelip heyecanla onu gördüğünü söylediği o ana kadar. zilin çalmasını bekledi.sonraki saatte dersi yoktu.okulun geniş bir avlusu vardı.giriş kapısı ile dış kapı arasında yaklaşık 25-30 metre mesafe vardı. hızlı adımlarla dış kapıya vardı.mustafa gerçektende oradaydı. sanki yağmur sadece onun üzerine yağıyormuş gibi yine yağmurdan sırılsıklamdı. tuna Öğretmen görür görmez ondaki olgunlaşmayı fark etti. yanında ondan hiç ayrılmayan epeyce iri bir sokak köpeği vardı.etrafına ters ters bakan mustafa’nın yüzü Öğretmenini görünce mahcup bir ifadeye dönüştü.onu gördüğüne çekinmişti. “hoş geldin mustafa” duraksadı, gözlerini kaçırdı. “hoş bulduk hocam” “biraz konuşalım mı?” “konuşalım hocam” hep “hocam” diye tamamlardı sözlerini.bu onun için bir saygı ifadesiydi.her türlü uyuşturucu kullanan,hırsızlık yapan,adam bıçaklayan,gecelerini ya sokakta ya da karakolda geçiren bu çocuk ona karşı saygıda hiç kusur etmezdi. o gün uzun uzun konuştular.İfadelerinden, duruşundan çok değiştiği hemen anlaşılıyordu. sesi bayağı kalınlaşmıştı, yüzünde belirgin bir olgunlaşma , büyüme hissediliyordu.Üç yılda o masum çocuk gitmiş yerine kalın sesli, sert bakışlı ,haşin birisi gelmişti. konuşurlarken ellerinde sigaralarıyla 16-17 yaşlarında iki çocuk geldi yanlarına.birisinin sağ eli sargılar içindeydi.birisinin ise yüzünde derin bir kesik izi vardı ,elindeki zinciri tespih gibi sallayıp duruyordu.İkisinin de dudaklarında alaycı bir gülümseme, tavırlarında ise bir küçümseme vardı. tuna Öğretmene meydan okur gibi bakıyorlardı kötü bir senaryonun içinde korku salmaya çalışan iki acemi aktör gibiydiler.. “gidelim mi artık mısto”dedi birisi emrivaki bir ses tonuyla. zaten mustafa da gitmeye hazırdı onlarla önceden anlaştığı belliydi “İyi günler hocam” deyip ayrıldı. köpeği de gruba üye olmanın gururuyla arkalarına takıldı. tuna Öğretmen, mustafa’yla konuştuğuna sevinmişti. Çünkü onu daha iyi anlamıştı. mustafa akşamlara kadar yalnızlık biriktirirdi sırtında. gittikçe ağırlaşan acımasız bir yalnızlıktı bu. ve hayatın bu dayanılmaz yükünü taşıyamaz olduğunda onları hafifletmenin bir yolunu bulmuştu. bir kokuya tırmanıp gitmek istemişti bu dünyadan.soluk soluğa bali çekerdi hassas ciğerlerine.gittikçe ağırlaşan göz kapaklarının arkasından başka bir dünyaya giderdi böylece.bir zaman sonra ruhuna yapışmıştı bali kokusu.ayrılamaz oldular. bu koku mustafa’nın bütün duygularına sindi.mustafa kendisini anlayacak soğuk ve yalnız gecelerinde kendisini ısıtacak bir “arkadaş”bulmuştu.bu arkadaş zayıf vücuduna ekmekten daha gerekli olmuştu.beynini uyuşturan, kendisini bu dünyadan kopartan bu illet için yapmayacağı şey yoktu.Çünkü bu eksiklik duygusu yavaş yavaş kanına tırmanıp bütün vücudunu sımsıkı sarıyordu.ressam olmak isteyen mustafa böylece suça bulaşmıştı.hırsızlık yapıyor,yakalandığı zamanlarda ise kavga ediyor ve bıçakla yaralama olaylarına karışıyordu. birkaç hafta sonra tuna Öğretmen mustafa’yı komşusunun evinden telefonla aradı,tesadüfen onu evde bulabildi.biraz sohbet ettiler ama asıl arama nedeni başkaydı. “mustafa tedavi olmak ister misin?” diye sordu. uzun bir sessizlik oldu.bu soruya cevap vermek istemiyordu.belki de memnundu halinden yalan da olsa, sahte de olsa bir dünya yaratmıştı kendine.Şimdi öğretmeni onu elinden almak istiyordu.ondan koparsa tekrar bir boşluğa düşeceğinden korkuyordu.aslında umutsuzdu fakat ona “hayır” deme saygısızlığını da göstermek istemiyordu. “tedavi olanlar varmış daha önce duymuştum.eğer istersen ben senin için elimden gelen her şeyi yaparım.”dedi öğretmeni. mustafa bu konuda o gün hiç konuşmadı.tuna Öğretmen de çok fazla üzerine gidip,onu sıkıştırmak istemedi.zorlamayla olacak bir iş değildi çünkü, kendisinin istemesi lazımdı. ertesi sabah okula geldiğinde tuna Öğretmeni tatsız bir sürpriz bekliyordu.okula hırsızlar girmiş okulu soymuşlardı.birinci katın demir parmaklıklarını sökerek camdan içeri girmişler,bütün öğretmen dolaplarını kırıp dökmüşlerdi.İdarecilerin odalarını darmadağın etmişlerdi.okulda buldukları önemli eşyaları da alıp gitmişlerdi. poliser parmak izleri için araştırmalar yapıyor,bazı sorular da sorarak olayla ilgili bilgi almaya çalışıyorlardı. aradan en az iki hafta geçmişti.paydos zili çalmış çocuklar koşar adım çıkış kapısına doğru akın akın gidiyordu.denizin üstünde kırlangıç seslerini andıran cıvıl cıvıl bir sevinç vardı havada.fakat öğrenciler çıkış kapısına vardıklarında sol tarafta bir izdiham yaşandı.Öğrencilerin gözlerini bir telaş ve korku sarmıştı.olaya şahit olan bütün öğretmenlerde oraya doğru hızlı adımlarla yöneldi.karşılaştıkları manzara hiç de iç açıcı değildi.mustafa elindeki torbaya bali koymuş ve herkesin gözünün içine baka baka buharını içine çekiyordu.gözbebekleri büyümüş adeta sarhoş olmuştu.bazıları dehşetle bazıları da eğlenerek bu olayı izliyordu.bir müddet sonra öğrenciler fazla yakın durmamaya özen göstererek teker teker uzaklaştılar.Öğretmenler de “serseri herif”, “yok ya bu adam olmaz” diye söylenerek oradan ayrılmışlardı.tuna Öğretmen artık sendelemeye başlayan mustafa ya doğru yöneldi ve elini omuzuna koyarak : “hadi mustafa yeter artık, evine...” mustafa öğretmeninin sözünü bitirmesine izin vermedi.elinin tersiyle onun kolunu sertçe itti: “karışmayın lan bana ben istediğimi yaparım,yeter artık be!”diye bağırdı tok sesiyle. ayakta durmakta güçlük çekiyordu.elindeki torbayı fırlattı ve sendeleyerek oradan uzaklaşmaya başladı.Öğretmeni arkasından bakakaldı,mustafa’nın tepkisine şaşırmıştı.fakat onun bu davranışını da anlamakta gecikmedi.Çünkü bu tür maddeleri alanlarda agresif davranışlar,denge bozukluğu ve algılama problemi görüldüğünü biliyordu.o anlarda gereğinden fazla sabırlı ve uyumlu olunmalıydı aksi takdirde o kişileri etkilemek mümkün değildi. aradan sadece iki gün geçmişti.mustafa tuna öğretmeni görmek üzere evden çıkmış zayıf adımlarıyla okulun dış kapısına doğru yönelmişti. gözleri parlıyordu, oldukça temiz ve düzenli giyinmişti.nöbetçi öğrencilere öğretmenini sordu. tuna öğretmen o gün dış kapı nöbetçisiydi. mustafa için uzun bir bekleyiş oldu.Çünkü heyecanlı ve sabırsızdı. tuna öğretmen kapıda belirince mahcup gözlerle ona baktı.geçen akşam olanlar için üzgündü. tuna Öğretmenin ona gülümsemesi mustafa’yı cesaretlendirmişti: “hocam, ben tedavi olmak istiyorum, teklifiniz hala geçerliyse...” dedi, cümlesini tamamlayamadı. “tabii ki geçerli mustafacığım,böyle bir karar almana çok sevindim.” “Çok teşekkür ederim hocam, geçen gün yaptığım büyük saygısızlık için beni affedin... bazen kendimi tutamıyorum,çok özür dilerim” “anlıyorum, ben senin kendinde olmadığını biliyordum ama yine de dikkat etmelisin sonuçta yaşananlar hem benim açımdan hem de o kadar insan açısından hoş değildi” “aslında siz eli öpülecek bir insansınız hocam,hakkınızı ödeyemem,söz veriyorum size kendimi düzelteceğim ve yine resim yapacağım.” o gün mustafa çok erken ayrıldı.yaptığı hareketin altında ezilmişti çünkü.aslında onun konumundaki biri için pek de ciddiye alınacak bir olay değildi fakat bu olay onu gereğinden fazla rahatsız etmişti.o akşam tuna Öğretmen mustafa’nın annesini telefonla arayarak yardım istedi. fakat annesi pek yardım edecek konumda değildi.bir dikiş fabrikasında ağır şartlarda çalışıyordu.hiç izin alamayacağını,çünkü işten temelli çıkarılabileceğini söyledi.ancak mustafa’yı tedavi ettirebilirse tuna Öğretmene ömür boyu minnettar kalacağını da sözlerine ekledi. * * * * yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra körüklü belediye otobüsünden indiler.tuna Öğretmen mustafa’ya baktı,gözünde 3 yıl önce resim çizen çocuğun tatlı mahcubiyetini görüyordu.gözleri pırıl pırıldı,umut doluydu.esmer yüzü aydınlanmış, neşe saçıyordu adeta. “İşte geldik mustafa” dedi tuna Öğretmen. etrafına bakınan mustafa başını çevirip kapının üzerinde dev puntolarla yazılmış yazıyı okudu: “adana ruh sağlığı ve sinir hastalıkları hastanesi”. tuna Öğretmen bir takım araştırmalardan sonra bu hastanede uçucu madde bağımlılığıyla ilgili bir bölümün olduğunu öğrenmişti. uzun bir bekleyişten sonra nihayet muayene sırası geldi.hemen içeri geçtiler doktora olan biteni iyice anlattılar.doktor gerekli muayeneyi yaptıktan sonra son derece ağır bir tavırla: “hastaneye yatırmamız lazım,umarım herhangi bir sosyal güvencesi vardır” dedi. mustafa hiçbir sosyal güvenceye sahip değildi.mustafa, bazı kesimler tarafından topluma “lanetli” olarak kabul ettirilmeye,dışlanmaya ve geleceksizleştirilmeye çalışılan bir tinerciydi. parçalanmış bir aileden arta kalan bir yalnızlıktı. nasıl bir sosyal güvenceye sahip olabilirdi ki? İkisinin de ümidi kırılmıştı.tuna Öğretmen hastanenin müdürüne ulaşamayınca müdür yardımcısıyla görüşüp durumu izah etti, yardım istedi. fakat onun da bu konudaki tavrı kesindi.Çünkü “yapılabilecek bir şey yoktu,hastanenin kuralları belliydi,böyle bir tedaviyi üstlenemezlerdi”.tuna Öğretmen bir çözüm bulunur ümidiyle ısrar etti, mustafa’nın durumunu anlatmaya devam etti. fakat bir şey değişmedi. ayrılmadan önce tuna Öğretmen : “müdür bey ,böyle bir tedavi ortalama ne kadar masraf gerektirir? diye sordu “hocam böylesi bir tedavinin aylık masrafına sizin maaşınız yetmez” dedi müdür yardımcısı. durum anlaşılmıştı.Şartları zorlamanın bir anlamı yoktu.bütün bu diyalogları sessizce izleyen mustafa’nın yüzü asılmıştı.hastane çıkışında tuna Öğretmen umutlarını diri tutmaya çalışıyordu. “Ümidini kaybetme mustafa elbet bir yol buluruz,merak etme burası son şansımız değildi bekle bakalım” mustafa hiçbir şey söylemedi.gözleri bir ağacın yeşil yapraklarına takılmıştı.yüzünde umuda dair hiçbir iz yoktu.ne dönüp Öğretmenine bakabildi ne de esmer yüzündeki gerginliği atabildi. tuna Öğretmen konuyu araştırmaya devam etti.daha sonra sokak Çocukları derneği ile bir görüşme yaparak sorunun çözümü yönünde yardım istedi.dernek yöneticileri çok iyi karşıladılar.onların en çok önemsediği konu mustafa’nın tedaviyi kendisinin istemesiydi.konuyu çözebileceklerine dair güvence verdiler ve hemen numune hastanesinde bir doktorun adını vererek onları oraya yönlendirdiler. Üç gün sonra zorda olsa doktora ulaşabildiler. mustafa’nın durumunu anlatılar, gerekli muayeneleri yaptırdılar. fakat işler yine de bekledikleri gibi olmadı doktor fazla düşünmeden bu konuda bir şey yapamayacağını söyledi.İkisi de şaşırmıştı,çünkü daha büyük bir umutla gelmişlerdi ve bu sefer söz almışlardı fakat yine olmamıştı yine katı bir duvarla karşılaşmışlardı.görüşmenin sonunda ikisi de ümitsiz bir ruh hali ile dışarı çıktılar. İkisi de hiç konuşmadılar birbirleriyle. tuna Öğretmen dernek yöneticileriyle birkaç görüşme daha yaptı, yöneticiler hep olumlu cevaplar verdiler, hiçbir zaman karamsar davranmadılar hatta İl sağlık müdürlüğüne de yönlendirdiler fakat istenilen şeyler bir türlü gerçekleşmedi. dernekten sonuç alamayınca tuna öğretmen mustafa’yı da alarak emniyet müdürlüğünün Çocuk Şubesi ile görüşmeye gitti.tuna Öğretmen orada ilginç bir olayla karşılaştı.meğer şubedeki polislerin hemen hepsi mustafa’yı çok iyi tanıyormuş.tuna Öğretmen ilk etapta buna pek anlam vermedi ama kısa süre sonra işin özünü anladı.mustafa’nın suç dosyası çok kabarık olduğu için buraya sık sık getiriliyordu. hatta kimisi “yine ne yaptın mustafa” diye sordu ona. ama işin esasını öğrenince mustafa’nın her şeye yeniden başlamak istediğini duyunca ilgileneceklerini söylediler ve ertesi gün bir daha uğramalarını istediler. ertesi gün de gittiler yine görüştüler fakat tuna Öğretmen kısa sürede oradan da sonuç çıkmayacağını anlamıştı.nitekim çok geçmeden haklı da çıktı.bir kapı daha açılmadan kapanmıştı. umutsuzluk daha beter hissettirmişti kendini. fakat tuna Öğretmen işin peşini bırakmak istemiyordu.mustafa’nın hayatının gittikçe çürümesine izin vermek istemiyordu.konuyu araştırmaya devam etti, çevresine danıştı, günler boyu düşündü ve bir seçenek daha buldu: rehberlik araştırma merkezi ile irtibata geçmeye karar verdi. en azından denemekte fayda vardı. tuna Öğretmen önce telefon etti, müdür bey’e durumu izah etti.ertesi gün de bizzat görüşmeye gitti.,yaşadıkları süreçleri anlattı ve görüşmek için randevu aldı.müdür bey mustafa ile birlikte gelmelerini yardımcı olacaklarını söyledi.anlaştıkları gibi iki gün sonra rehberlik araştırma merkezinde bir araya geldiler.müdür bey ve yardımcıları sabırla ve ilgiyle anlatılanları dinlediler.fakat sonuç yine bekledikleri gibi olmadı,sadece hikayelerini dinlemişlerdi.ondan öteye de gitmediler.resmen boşuna oyalanmışlardı.bu olaya ikisi de bozulmuştu. klimalı odadan dışarı çıktıklarında ikisinin tenini sert bir rüzgar yaladı.havayı kalın gri bulutlar kapatmıştı ve kuzeyden soğuk bir rüzgar esiyordu.havada insanın içini ısıtacak hiçbir umut yoktu mustafa önüne kal paklanarak yürürken soğuğu iliklerinde hissetti,bir an durup kollarını kavuşturdu,uçsuz bucaksız dağlardan esen soğuğa karşı incecik kollarıyla kendini ısıtmaya çalıştı.mustafa ikinci kez sıcak odadan dışarı atılmıştı.bunun ezikliğini ta derininden hissetti.İnsanlar ona bir bulut kadar bile şefkat gösterememişti. “merak etme mustafa daha her şey bitmedi,daha uğraşacağız hemen pes etmek yok” diyen öğretmenini duymadı bile. mustafa, o an toplumdaki gerçeği daha iyi anlamaya başlamıştı.o toplumun gözünde kurtarılacak kadar değerli değildi.ona karşı herkes yaklaşımını onun hataları, onun suçları üzerinden kuruyordu. o tehlikeli ve güvenilmez bir sokak tinercisiydi. mustafa’nın evine doğru yürürlerken ince taneli bir yağmur yağmaya başlamıştı.köpeği onu görünce sevinçle yanına koştu.fakat mustafa daha köpeğine dokunamadan hızla yaklaşan polis arabası sert bir frenle tam yanlarında durdu.polisler onun takip edemeyeceği bir hızla arabadan inip mustafa’yı ite kaka arabaya bindirirken tuna Öğretmenin gözüne ekip arabasının içindeki çocuklar ilişti.mustafa ile ilk görüşmelerinde yanlarına gelen çocuklardı onlar.bir anda tuna Öğretmenin gözünde okulun kırık dolapları,dağınık eşyaları belirdi.mustafa’nın kendi okuluna karşı bu kadar da tepkili olabileceğini tahmin edememişti. mustafa bu kez de geçmişine takılıp düşüyordu. ekip arabası geldiği gibi hızlı bir şekilde uzaklaşmaya başladı. o cezaevine doğru giderken köpeği arkasından koşarak uzun uzun havladı. tuna Öğretmen, hızla uzaklaşan ekip arabasının arkasından mustafa’nın korku dolu gözlerine bakakaldı. Şaşırmıştı. kendisini suçluyor ve başarısız hissediyordu. bir zaman sonra yorgun adımlarla oradan uzaklaşmaya başladı. orada ne kadar süre hareketsiz kaldığını kendisi bile bilmiyordu. mustafa ona tinercilere karşı anlayışlı olmayı, onlar için mücadele etmeyi öğretmişti.o an tinercilere temiz bir nefes, sıcak bir umut olmak istedi.mustafa, ona bu kararını hayata geçirecek kadar güçlü bir istek aşılamıştı.yağmurun altında ıslanırken derin ve buruk bir nefes aldı. “mustafa ,umarım sen benim ilk ve son başarısızlığım olursun.”diye geçirdi içinden.

0 yorum: